YAKINLIĞIN GETİRDİĞİ UZAKLIK

Hayatın tuhaf bir paradoksu,  sevdiğimiz insanlara bazen en büyük mesafeyi koymamız. Duygusal bir labirentin içinde, kimi zaman kalbimizin derinliklerinde saklı korkulara, şüphelere ve geçmişin gölgelerine yolculuk yaparız. Bu yolculukta, yakınlığın getirdiği uzaklığı, birdenbire iletişimi kesmeyi, hatta pasif-agresif davranışları anlamak mümkün olabilir.

Kalbimizdeki bu sıkıntıların kökleri, çoğu zaman çocukluğumuza, ilk bağlandığımız ellerin sıcaklığına veya eksikliğine dayanır. John Bowlby'nin bağlanma teorisi, bu erken ilişkilerin gölgesinde büyüdüğümüzü, onların etkisiyle sevgiyi, güveni ve reddedilme korkusunu öğrendiğimizi söyler. Bu ilk adımlar, yetişkinliğimizdeki ilişki yollarımızı şekillendirir.

Bazen, birine çok yakın olduğumuzu hissettiğimizde, içimizde derin bir korku uyanır. Bu, geçmişteki bir terk edilme, reddedilme anısının yankısı olabilir. Bu anılar, sevgi ve yakınlığın sınırlarını çizerken, aynı zamanda bir savunma kalkanı oluşturur. Sevgiyi çok yakın hissettiğimizde, bu kalkan devreye girer ve bizi uzaklaştırır, iletişimi keser. Bu, kalbimizin kırılma korkusundan başka bir şey değildir.

Pasif-agresif davranışlar ise, bu korkunun dışa vurumu gibi bir şey. Duygularımızı açıkça ifade etmekten çekindiğimizde, onları dolaylı yollarla göstermeye başlarız. Bu, bazen öfke, hayal kırıklığı gibi duyguların gizli kalmış hali olabilir. Bu davranışlar, aslında içimizdeki çatışmaların, çözülmemiş duygusal sorunların bir yansımasıdır.

Bu duygusal sokaklarda dolaşırken, kendimize karşı nazik olmalı, kendi iç sesimizi dinlemeliyiz. İçimizdeki bu korkuları, endişeleri anlamak, onlarla yüzleşmek, onları kabul etmek... İşte bu süreç, bizi gerçek anlamda iyileştirebilir. Kendi iç dünyamızı anlamak, geçmişteki yaralarımızı iyileştirmek, gelecekte daha sağlıklı ilişkiler kurabilmek için bu yolculuğa cesaretle adım atmalıyız.

Sonuçta, yakınlığın getirdiği bu uzaklık, bizim en derin, en kırılgan yanlarımızı keşfetme fırsatıdır. Bu yolculuk bizi daha anlayışlı, daha empatik, daha bilinçli hale getirir. Ve belki de en önemlisi, bu yolculukta kendimizi, gerçek benliğimizi buluruz. Bu, hem bize hem de sevdiklerimize karşı en büyük iyiliğimiz olabilir.

Şimdi asıl meseleye gelelim!

Tüm bunları bende biliyorum, bilmesine de bilmekten yapabilmeye doğru o adımı neden atamıyorum?